Sevilla’ya ilk adım attığım anda düşündüm bu büyülü şehirden
nasıl gideceğim diye. Sokakları kaplayan dolu dolu Endülüs kültürü, İslami
motifler, mozaiklerle süslü yapılar ve
sesinde, kokusunda, renginde saklı Flamenko…
Hangi köşeyi dönsem kırmızılar, puantiyeler, fırfırlar, yere
kadar uzanan püskülleriyle renk renk şallar, yelpazeler, küpeler, ayakkabılar…
Tam bir çılgınlık! Günlerce kendimizi kaybedip dükkan dükkan dolaştık,
kostümleri bir bir giyip sayısız ayakkabı denedim.
Her gün siesta
saatine kadar dükkan gezip sonra koşturarak derse yetiştik, Sevilla sıcağında
elimizde şişe şişe sular, havlular, ayakkabılar. İki saat süren, yoğun teknik
dersler aldık; ayak, gövde, ritim, palmas… Son günler ayaklarımın üstüne
basmakta zorlanıyordum ama keyiften, mutluluktan yorgunluk bana mısın demiyordu.
Sadece kendi derslerim değil, öyle şanslıydım ki hocamız
Demet’in La Lupi ve Cancha Jareno ile derslerini izleme fırsatım oldu. Daha ilk
yılımda edindiğim bu tecrübe, tarif edilemez bir mutluluk! Gövde, duruşlar,
kollar, tavır, kondisyon, ayaklar… Flamenko ile orada tanıştım diyebilirim.
İzlediğim sahne performanslarını nasıl anlatsam hangi
kelimelerle tarif etsem bilemiyorum. Tablao’dan Teatro Maestraza’ya geniş bir
yelpazede konserler izledik. En çingenesinden, modernine, küçük bir tablao
akşamından geniş kadrolu büyük prodüksiyonlu şovlara hemen her türünü gördük
flamekonun. Sokaklara taşan fiestaları unutmamalıyım; gitara eşlik eden palmas
ve Endülüs’te yankılanan sesler, ale hassa ole guapa… Gizemli, büyülü, rüya
gibi…
Flamenko ile Sevilla’da tanıştım diyebilirim. Gördüm,
dinledim, denedim, kokladım ve Flamenkoyu tattım. Tabii ki bir Flamenko ustası
olarak dönmedim oradan ama yerinde görmek, içinde yaşamak bana çok şey kattı.
Şimdi yeni bir Sevilla gezisi için hazırlıklara başladım, yeni maceralar
yakında…
1 yorum:
Harika bir yazı olmuş Özge, ruhla dolu!
Sevilla ile ilgili büyülü atmosferini anlattığın yeni yazılarını bekliyoruz...
Yorum Gönder