Popular Posts

7 Mart 2013 Perşembe

La Bienal de Flamenco de Sevilla - Edición 17



17. Flamenko Bienali, Sevilla… Benim için bir dönüm noktası… Flamenko adına ilk senemde karşıma çıkan en büyük fırsattı Sevilla’ya gitmek. Kalkedon Flamenko Topluluğu’ndan küçük bir ekip, Sevilla gezimizi organize ettik. Konser programı incelendi, kurslar tek tek araştırıldı, ev kiralama telaşına girildi. Henüz flamenkoda çok yeni olduğumdan seviyeme göre ders bulmak epey zor oldu, bienal kapsamındaki konserler ise öyle yoğun bir programa sahipti ki, birinden diğerine koşturacağımız bir program oluşturduk kendimize.

Sevilla’ya ilk adım attığım anda düşündüm bu büyülü şehirden nasıl gideceğim diye. Sokakları kaplayan dolu dolu Endülüs kültürü, İslami motifler,  mozaiklerle süslü yapılar ve sesinde, kokusunda, renginde saklı Flamenko…

Hangi köşeyi dönsem kırmızılar, puantiyeler, fırfırlar, yere kadar uzanan püskülleriyle renk renk şallar, yelpazeler, küpeler, ayakkabılar… Tam bir çılgınlık! Günlerce kendimizi kaybedip dükkan dükkan dolaştık, kostümleri bir bir giyip sayısız ayakkabı denedim.

Her gün siesta saatine kadar dükkan gezip sonra koşturarak derse yetiştik, Sevilla sıcağında elimizde şişe şişe sular, havlular, ayakkabılar. İki saat süren, yoğun teknik dersler aldık; ayak, gövde, ritim, palmas… Son günler ayaklarımın üstüne basmakta zorlanıyordum ama keyiften, mutluluktan yorgunluk bana mısın demiyordu.

Sadece kendi derslerim değil, öyle şanslıydım ki hocamız Demet’in La Lupi ve Cancha Jareno ile derslerini izleme fırsatım oldu. Daha ilk yılımda edindiğim bu tecrübe, tarif edilemez bir mutluluk! Gövde, duruşlar, kollar, tavır, kondisyon, ayaklar… Flamenko ile orada tanıştım diyebilirim.

İzlediğim sahne performanslarını nasıl anlatsam hangi kelimelerle tarif etsem bilemiyorum. Tablao’dan Teatro Maestraza’ya geniş bir yelpazede konserler izledik. En çingenesinden, modernine, küçük bir tablao akşamından geniş kadrolu büyük prodüksiyonlu şovlara hemen her türünü gördük flamekonun. Sokaklara taşan fiestaları unutmamalıyım; gitara eşlik eden palmas ve Endülüs’te yankılanan sesler, ale hassa ole guapa… Gizemli, büyülü, rüya gibi…

Flamenko ile Sevilla’da tanıştım diyebilirim. Gördüm, dinledim, denedim, kokladım ve Flamenkoyu tattım. Tabii ki bir Flamenko ustası olarak dönmedim oradan ama yerinde görmek, içinde yaşamak bana çok şey kattı. Şimdi yeni bir Sevilla gezisi için hazırlıklara başladım, yeni maceralar yakında…